Speed Assessment

Kentlerde dilencileri görmüşsünüzdür; insanların sık ve çok geçtiği alanlarda yapılan bu işlemin acaba kırsal kesimde nasıl yapıldığını düşündünüz mü? Oralarda köyün ortasına çıkıp insanlardan para istenmeyeceğini tahmin edersiniz. Bir sohbetimiz sırasında değerli bir dostumdan öğrendiğime göre köylerde bu işlem torba vasıtasıyla yapılırmış. İki gözlü torbayı sırtlanan kişi kapı kapı dolaşırmış. Çaldığı kapıda torba ile gelen kişiyi gören ev sahibi, bir kaşık unu torbanın ön tarafındaki bölüme bir kaşık bulguru da (veya o köyde ne üretiliyorsa) arka bölüme koyarmış. Kişi de aldığı yardımı devam ettirmek üzere bir sonraki kapıya yollanırmış. Peki bu konuya neden geldik? Önce bugün yaşadığım olayı anlatayım sonra kıssadan hisseye geleceğiz.

Bir kitap almaya ünlü bir zincir kitap mağazasına gittim. Kitabın adını söyledim, tanınmış bir yazarın tanınmış kitabını almak istiyordum; biraz anlayışı olan kişi benim parayı ödemeye hazır bir müşteri olduğumu sezerdi. Satıcı , gitti araştırdı bir süre sonra geldi ve verdiği yanıt, tuvalet kağıdı almak isteyen adama zımpara kağıdı öneren satıcıdan halliceydi: “ yazarın tüm kitapları var bir tek sizin istediğiniz yok”. Satıcı durdu. Ben de durdum. Çünkü bu bir yanıt değildi. Kitabın olmaması bir şey ifade etmiyordu bana. Soran gözlerle baktığımı görünce isteksiz bir şekilde sipariş verirseniz getirtebiliriz dedi. Ben heyecanla ne zaman gelir? Diye sordum. Cumartesi çıktı ağzından ; bugün Çarşamba. Koskoca İstanbul’da büyük bir zincir mağaza bu kadar sürede mi kitabı temin ediyordu? Benim tatmin olmadığımı anladı satıcı ve benim sinirli yürüyüşümün ardından beni takip etti ve yazarın kitaplarının olduğu yere gittik. Ben kontrolü ele alıp, bilgisayardan kontrol edip etmediğini sordum. Yanıt ilkinden daha acıklıydı. “ sistemde bir adet var görünüyor ama…” sonrasını dinlemek içimden gelmedi. Bana 2 kilometre ötedeki kardeş mağazadan alıp getirmelerini beklemiyordum ama , işini seven biri sistemi kontrol eder ve en yakın mağazada bulunduğunu bana haber verip beni teskin edebilirdi. Gidip gitmemek yine bana kalmıştı, onlar getir(e)meyeceğine göre. Sakin kaldım ve mağazadan çıktım. Sorumlu satıcı mı yoksa yöneticileri mi yoksa her iki taraf mı ? Bence her iki taraf da sorumlu bu davranıştan. Bu yaşadığımı anlattığım dostum ise bir cümle ile olayı bağladı:

“İşine hor bakanın gözü torbaya bakar”.

Söylediklerimize dikkat.

Çok basit değil mi? Herkes de söyler bunu.

Yaşam uzundur, kendi hayatınızı yaşadığınızı düşünürseniz hayatınız yaşadığınız anların toplamına eşittir. Hani o hep bir yerlerde olduğun, birileriyle paylaştığın anlar. Hiç bilmezsin yıllar önce bir “an” da yaptığın betimlemeler, ( sözler , suçlamalar , tartışmalar değil sözü edilen) bir gün karşına çıkar. Sen unutmuş olduğunu düşünebilirsin, hatta o kadar solmuştur ki, görünmez hatırlanmazdır. Ama senin sözünün o taraftaki izin derinliğini kestiremezsin. Hayat sürprizi sever. Bir bakarsın sizi beklemediğiniz bir yerde karşılaştırır. İşte o an söylediklerini bir sen bilirsin ve inan ki bir de o bilir. Sen adını bile hatıralara yüklediğin kişinin gözlerine baktığında sanki ortak payda o olmuştur eski geçmiş an, ne kadar kısa olsa da süre bakımından. Nezaketle ağızdan çıkan yeni sözlere aldanmazsın, öğrendinse bunu yıllar içinde. Gözler bir şeyleri anlar. Belki kucaklaşırken kolunun kavrama gücü, bedene yaklaştırma mesafesi de onu itiraf eder.

Sığınma unutulmuş olma olasılığına. Son bir hamle ile kendi kalkanını çıkartman bir fırsat mıdır?

Heyhat! İçindeki sen hep itiraf edecektir, konuşulanları.

İyisi mi sen ağzından çıkanlara şimdi hakim ol, hayat uzundur. Bir sonraki sefere geç kalma bari…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir